ORC Genel müdürü Mehmet Pösteki, Cumhurbaşkanlığı seçimi ardından yaklaşmakta olan Yerel Seçimlere ilişkin genel değerlendirmede bulundu.
Pösteki şunlara değindi.
İki turdan oluşan Cumhurbaşkanlığı seçimini bir bütün olarak okuduğumuzda, Erdoğan’ın seçim süresi boyunca, Cumhur İttifakı içerisinde minimum kırılmayı sağlayarak, seçmenini konsolide etmeyi başardığına şahit olduk.
Erdoğan’ın yerel seçimler için ise öncelikli hedefi İstanbul’u geri almak. Seçim akşamı Kısıklı’da yaptığı konuşmada ” İstanbul’u kazanmaya hazır mıyız ” diyerek, bir bakıma yerel seçim startını da vermiş oldu. Elbette tek hedef İstanbul olmayacaktır.
Özellikle daha önce Cumhur İttifakı partilerinin elinde olan Ankara, Antalya, Mersin ve Adana gibi Büyükşehirler deki muhalefet üstünlüğü, Erdoğan’ı bir hayli rahatsız etmektedir.
Cumhurbaşkanlığının kazanılması ve Cumhur İttifakı’nın TBMM’deki üstünlüğü yerel seçimlerde belediyelerin kazanılması açısından nasıl bir avantaj sağlar şimdiden kestirmek zor olsa da, psikolojik üstünlüğün Cumhur İttifakı’ndan yana olacağı kesin.
Muhalefetin bu seçimdeki en büyük dezavantajlarından biri adayın geç açıklanmasıydı. Hatırlanacağı üzere Millet İttifakı İstanbul seçimlerini erken aday açıklaması ve adayın etrafında birleşme ile kazanmıştı. İmamoğlu İstanbul’un büyük bir kısmına kendini tanıttığı dönemlerde, Binali Yıldırım halen meclis başkanlığından istifa etmemişti ve adaylığı açıklanmamıştı.
İki adaylı yarışlarda adayın erken açıklanması, seçmenle daha fazla iletişim kurulması, adayın kendini tanıtması ve önyargılı seçmenin sempatisinin kazanılması açısından, oldukça mühim bir yöntemdir.
Kılıçdaroğlu daha çok 2. tura giden süreçte, ona oy vermeyen Hatrı sayılı bir kitlenin kendisiyle ilgili ön yargılarını kırmış, sempatisini kazanmış fakat bunu oya dönüştürememiştir.
Millet İttifakı partilerinin önümüzdeki yerel seçimler için ittifak olarak mı, yoksa ayrı ayrı mı seçime gireceğini gecikmeden açıklamaları ve ortaya yeni bir hedef koymaları, seçmenlerini bir arada tutmak açısından etkili olacaktır.